Sözcüklerin Gücü ve İyileştirici Etkisi
Yazarak Farkındalık / Yazı Pratiği
“İsmin ne önemi var? Gül, adı başka olsaydı da yine böyle güzel kokardı.” William Shakespeare, Romeo&Juliet
“Bir kitapta başka bir isimle de gülün aynı güzellikte kokacağını okumuştum ama buna asla inanmadım. Bir güle devedikeni ya da kokuşmuş lahana denilseydi bu kadar güzel olacağına inanmıyorum!” LM Montgomery, Anne of Green Gables
Bu haftanın günlük yazısına iki efsane isim arasındaki söz düellosuyla başlamak istedim. Tabii onların bu düellodan haberi yok. Taraflardan biri Shakespeare, başka söze gerek yok. Diğeri, bir başka meşhur yazar. Montgomery’nin roman kahramanı Anne’i Netflix’te son dönemde popüler olan “Anne with an E” dizisiyle tanımış olabilirsiniz.
Kim haklı? Shakespeare’i okuduğumda ona inanmamak mümkün değildi, bir sözcük somut bir gerçeği etkileyemezdi tabii. Gül güzel kokar ve ona ne isim taktığımızın bir önemi yoktur. Fakat Montgomery’i okuduğumda ona da inandım. Çünkü sözcükler çok güçlü. Her sözcük içinde yüzyılların çağrışımlarını taşıyor. Bu çağrışımlar bakışımızı, duygumuzu, beş duyumuzla algıladıklarımızı dahi etkiliyor - etkiliyor demek hafif kalır, gerçekliği yaratan parçalardan biri sözcükler.
Bu düello bana geçmişte kendimce yaşadığım bir aydınlanmayı hatırlatıyor. Üniversite yıllarında, bir felsefe öğrencisi olarak antik yunan filozoflarından başlayarak tüm düşünürlerin öğretilerini sırayla okurduk. Bir öğreti öyle iyi yapılandırılmış olurdu ki ona iyice inanıp ikna olur, sınavda hararetle savunmaya hazır hale gelirdik. Fakat sonraki ders anlatılan düşünür bir öncekini çürütüp bambaşka bir şey söylerdi. Ve öyle iyi çürütürdü ki bu kez ona inanırdık. “Evet gerçek bu“, derdik, ta ki bir sonraki düşünür onu da şüpheli hale getirip bize kendi argümanını sunana kadar. Birkaç ay sonra o dönem en yakın arkadaşlarımdan Elif, ders arasında sigara içerken sıkıntıyla şöyle demişti:
“Biz de her anlatılana inanıyoruz.”
Haklıydı. Ya hepsine inanmak ya da hiç birine inanmamak gerekiyordu. Kapının arkasında bu cümlemi bile çürütecek bir düşünür bekliyor olabilirdi. O gün kendi küçük aydınlanmamı yaşadım. Aylardır birbiriyle çelişen ama kendi içlerinde mükemmel olan sayısız bakış açısına maruz bırakılmış (ve okulun bitmesine daha 3 yıl vardı) bir felsefe öğrencisi olarak şu kanıya varmıştım: “Tek bir gerçek yok. Gerçek bizim neye inandığımız.” İnanmak da şart değildi hatta, sadece alternatif gerçekler vardı. O kadar.
Bir gülün güzel kokmadığına inanırsanız o artık size güzel kokmaz gerçekten. Bir gülü güzel kokmadığına inandırabilirsiniz. Bir insanı güzel, iyi, değerli olmadığına inandırabilirsiniz. Kendinizi güzel, iyi, değerli olmadığınıza inandırabileceğiniz gibi.
Yani hem Shakespeare hem Montgomery haklı. Bir güle ne isim verdiğimiz onun kokusunu değiştirmez. Yine de bir güle ne isim verdiğimiz ona bakışımızı değiştirir, onun tüm dünyasını tepetaklak edebilir veya onun için bir cennet yaratabilir.
Bu bizim için de geçerli. Yazar ve öğretmen Don Miguel Ruiz 4 Anlaşma kitabında şöyle diyor:
”Çocukken inançlarımızı seçme olanağımız olmadı, içine doğduğumuz toplumun anlaşmalarına (inanç sistemlerine) boyun eğdik. Ailemizin ve çevrenin istediği gibi davrandığımızda iyi çocuk denildi, onların istediğini yapmadığımızda kötü çocuklar olduk. Reddedilmekten korkup herkesi memnun etmeye çalıştık, sonunda olmadığımız birine dönüştük. Ve öyle iyi eğitildik ki artık kendimizin ehlileştiricisi haline geldik. Bu inanç sistemleri, bir yasa kitabı gibi zihnimizi yönetiyor. Zihnimizde herkesi ve her şeyi yargılayan bir yargıç yaşıyor. Havayı, kediyi, köpeği bile yargılıyor. Ne yapıp ne yapmamamız gerektiği, ne düşünüp ne düşünmememiz gerektiği, ne hissedip ne hissetmememiz gerektiği, her şey ama her şey bu yargıcın tiranlığı altında. Yasaya aykırı her hareketimizle yargıç suçlu olduğumuza karar verir. Cezalandırılmamız ve utanç duymamız gerekir. Bu suçlama yaşamımız boyunca her gün defalarca olur. Gerçek adalet her hatanın bedelini bir kez ödetir. Gerçek adaletsizlik her hatanın bedelini tekrar tekrar ödetir. Binlerce kez. İnsan, dünyada aynı hatanın bedelini binlerce kez ödeyen tek hayvandır.”
Gül herkesi memnun etmek için şeklini ve kokusunu değiştirip dursaydı o artık bir gül olmazdı. Gül yeterince güzel kokmadığı için yıllarca ağlasaydı, gerçek bu olurdu. Ve aynı gül birinin parmağına battığı için binlerce kez kendini cezalandırıp suçlasaydı bu da gerçek olurdu. Ta ki biri onu bir gül olduğuna, güzel koktuğuna ve dikenleri için kendini cezalandırmasına gerek olmadığına inandırana kadar. Ya da bir kurtarıcı beklemeden gül bunu kendisi yapacak. Bunun için, içine doğduğu ve boyun eğdiği anlaşmaları bozup yeni bir anlaşma yapması gerek. Gülün yeni bir şeye inanmaya ihtiyacı var; sayısız alternatif gerçek arasından kendi gerçeğine. O kadar.
”Ben bir gülüm, güzel kokuyorum ve dikenlerim olması doğal.”
Etiketlerimizi bırakıp, doğduğumuz andan başlayarak istemeden benimsediğimiz yasa kitabını - yani anlaşmaları - bozup yeni şeylere inanmaya ihtiyacımız var. Ve birinin gelip bizi kurtarmasını beklemek bana göre değil. Bunu kendimiz yapacağız. Bu nedenle bu hafta bu konuda yazalım istedim.
Yazı çalışmasına başlamadan yasa kitabını bozmaya katkı sağlayacağını düşündüğüm bir içgörü paylaşmak istiyorum:
Etiketler gerçek değil. Tek gerçek, bu anın gerçeği.
Biz tek bir şey değiliz, hepimiz aynı anda her şeyiz. Hem korkak hem cesur, hem iyi hem kötü, hem dürüst hem yalancı, hem sessiz hem konuşkan, hem başarılı hem başarısız, hem hırslı hem umursamaz, hem bencil hem cömert, hem öfkeli hem şefkatli, hem o hem bu hem şu olabiliriz. Öyleyiz de. Doğduğumuz andan itibaren bize yapıştırılan etiketlerin bir gerçekliği yok. Tek bir tanımımız yok çünkü. Yaşadığımız an neysek oyuz. Olduğumuz yer, bulunduğumuz zaman, yaşadığımız deneyim, yanımızdaki insan, duygumuz, ruhumuz, ihtiyacımız, hepsi belirleyici. Bir örnek verecek olursam:
“Çekingen” kötü “dışa dönük” iyi değil. Sessiz kalan gözlemleyip ölçüp tartıyor olabilir. Dışa dönük olan tutkusunu çağlayanlar gibi paylaşıyor olabilir. Ya da düşünmeden konuşuyor olabilir. Sessiz kalan kendini ifade etmek için güvende hissetmeyi bekliyor olabilir. Dışa dönük olan buna ihtiyaç duymuyor olabilir. Sessiz olan farklı bir ortamda çok şey paylaşabilir. Konuşkan olan paylaşmak istemeyebilir. Sessizliğin ve konuşkanlığın ardında bambaşka nedenler ve motivasyonlar olabilir. Küçükken farklı büyükken farklı olabiliriz. Dün farklı bugün farklı yarın farklı olabiliriz. Duruma göre değişebiliriz. Buna kendimiz de şaşabiliriz. Ve bu liste uzayıp gider.
Dual yani her şeyi ikiye ayıran bakış açısı zihnin bir ayrımı. Hiçbir şey sadece iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış, x ya da y değil. Zihnimizdeki yargıç böyle söylüyor yalnızca.
Bu bakış açısını -gerçeği diyelim- içimize sindirip benimseyebilseydik kendimizi yargılayacak bir şey kalır mıydı ortada?
Şimdi günlüğünü al, kendine rahatsız edilmeyeceğin bir köşe bul, istersen güzel bir müzik aç ve yazmaya hazırlan. Bir gül olduğuna, çok güzel koktuğuna ve dikenlerinin senin bir parçan olduğuna yeniden inanmaya hazır mısın?
Yazı Pratiği
Yazmaya başlamadan birkaç saniye gözlerini kapat, nefes alıp verişini hisset, nefesini yavaşlat ve kalbinden içeriye yumuşacık nefesler alıp ver.
İstersen şu sözcükleri içinden tekrarla ya da kendince ifade et: Kendime dair yargılarımı bırakmaya hazırım. Yeni fikirlere açığım. Kendimi her şeyimle sevebilirim.
Ve şimdi aşağıdaki soruların yanıtlarını serbest yazımla, düşünüp strateji geliştirmeden, duygularını ifade ederek yazmaya başla:
Kendime dair hangi fikir ve etiketleri artık bırakmaya ihtiyacım var?
Kendime dair hangi yeni fikirlere yer açabilirim?
Bana çok iyi gelecek bakış açıları neler?
Yıllardır tekrarladığım hangi inanç ve etiketler beni geride tutuyor? Bunların yerine beni cesaretlendirecek, kendime sevgimi ateşleyecek hangi düşünceleri beslemeye başlayabilirim?
Bir gül olsaydım en güzel yanlarım ne olurdu, kendimi nasıl tasvir ederdim? Güle sevgi ve şefkat vererek yaz.
Sözcüklerinin gücünü ve iyileştirici etkisini; bir gülün özünü hiçbir şeyin değiştiremeyeceğini ama bir sözün onun tüm dünyasını tepetaklak edebileceğini ya da cennete çevirebileceğini; tüm bunları yapabilecek güce yalnızca senin bilincinin sahip olduğunu ve bir kurtarıcı gerekiyorsa onun sen olduğunu hiç unutma. İyileştirici bir yolculuk olması dileğiyle.
Bu bir interaktif günlük. İstersen duygularını, düşüncelerini, ritüellerini ve farkındalıklarını forumda paylaşabilir, hepimize ilham verebilirsin. Bir forum sohbeti başlatmak için tıkla:
Duygu ve düşüncelerini burada paylaşabilirsin♥️