top of page
Ara

Kalp Günlüğü: Yazamadığımda Yaptıklarım ve Sonuçları

Güncelleme tarihi: 25 Tem


Kâğıt Bebek adlı romanımı yazarken yanımdan ayırmadığım bebek modelleri ve ben.
Kâğıt Bebek adlı romanımı yazarken yanımdan ayırmadığım bebek modelleri ve ben.

Uzun bir aradan sonra merhaba!


Bir roman tamamlamaya çalışırken- bir yandan 3-4 yıl sürmüş muazzam bir benlik ölümünün ve yeniden doğuşun getirdiği dönüşümü yaşarken ve haritasız topraklarda yeni gerçekliğimi bulmaya çalışırken bu alanı ihmal ettim. Şimdi yeni bir dünya ve yeniden beraberiz. Aslına bakarsanız bu durum tam da bugünkü yazının kalbi. Anlatacağım.


Bir hikaye anlatıcısı olarak, küçük bir hikayeyle başlayayım:


Kalbimi Birkaç Yerinden Sertçe Kıran An


Tarih 1 Ocak, 2024. Yeni yıl sabahı... Yazı masamın çekmesini açtım ve küçücük, pembe kağıttan, defalarca katlanmış bir not buldum. O an kalbim birkaç yerinden sertçe kırıldı.

Kağıtta şöyle yazıyordu:

Kağıt Bebek'i tamamladım ve yayınlandı!

Varlığını dahi unuttuğum bir yeni yıl kararı... Bir tür olumlama. Oysa 2023'ün büyük çoğunluğunu kan, ter ve gözyaşı içinde bu kurgu üzerinde çalışarak geçirmiştim. 2022'de de bu hikayeyi yazmış, yarattığım o evrende büyülü zamanlar geçirmiş ama işi bitirmemiştim.

Ve sonuç-hala- sıfırdı.

Not kağıdını çekmeceden çıkarıp masama koydum. Uyanık olduğum her an, onu çıplak gözle görebileceğim şekilde. Kendimi hatırlamam için. Hem de her an.

Konu yalnızca bir kitap değildi; bendim- ve yaşayamadığım, yapamadığım, tüm kalbimle arzulayıp olamadığım her şeydi. Kendime sözümü tutmayışım, kendimi bir kez daha yarı yolda bırakışım- ve en kötüsü, bunu derinlere gömüp hatırlamayışım...

Böylece, kendimi yavaşça ama kararlılıkla iterek; tozlu kanatlarımı yavaşça çırparak ve ne olursa olsun devam ederek bir eşiği geçtim. Ve koşulsuz şartsız yaşam hakkı olan, sevgiyi ve içten ilgiyi hak eden, yalnızca varlığıyla dünyanın tüm bebekleri kadar değerli olan biricik kâğıt bebeğimi gerçeğe dönüştürdüm.


ree

Hikâyem Mutlu Sonla Bitiyor.

Şimdi Perde Arkasındaki Acı Gerçekler:


Bu yazının amacı yazamadığımda yaptıklarımı ve sonuçlarını radikal bir dürüsütlükle anlatmak. Aşağıdaki çıkarımlar 11 yıllık uzun bir sürecin çeşitli aşamalarındaki çok çeşitli hallerime dair gözlemlerime, notlarıma ve kavrayışlarıma dayanıyor. Başlayalım:


Yaptıklarım ➡️ Hiçbir şey yapmamak, ertelemek, tüketim, uyumak.

Sonuç ➡️ Depresyon, hissizlik, kayıtsızlık, daha fazla yorgunluk, ışıksızlık. Bu gerçeklikte üretime dair hiçbir girişim yok.


Yaptıklarım ➡️ Günlük yazmak.

Sonuç ➡️ Mental sağlık, içgörü ve derin anlayış. Üretme ritmini ve akışını geri getirmiyor.


Yaptıklarım ➡️ Sabah sayfaları

Sonuç (Başıma bir şey gelmeyecekse) ➡️ Mental sağlık, içgörü ve derin anlayış. üretme ritmini ve akışını geri getirmiyor.


Yaptıklarım ➡️ Meditasyon.

Sonuç ➡️ Mental sağlık, içgörü ve derin anlayış; üretme ritmini ve akışını geri getirmiyor.

Ruh halimi yükseltiyor, bütün olma hissi geri geliyor, yine de yazmıyorum:) Bu kez iyi hissettiğim için! Çoğunlukla ayaklanıp temizlik, fazlalıkları atma gibi eylemler yapıyorum.


Yaptıklarım ➡️ Diğer kendine dönüş araçları.

Sonuç ➡️ Mental sağlık, içgörü ve derin anlayış; üretme ritmini ve akışını geri getirmiyor.

Ruh halimi yükseltiyor, bütün olma hissi geri geliyor, yine de yazmıyorum:)


Ortak noktayı fark ettin mi?


Yukarıdakilerin hiçbiri yaratıcı üretimi; üretme ritmini ve akışı geri getirmiyor.

Getirmedi.

Getirir sandım ama olmadı.


Çünkü anlayış, içgörü, ruhu beslemek başka bir şey;

Üretim, ritim ve akış başka bir şey.

Biri diğerini beslese de...

Biri olmadan diğeri var olmasa da...

Biri diğerini mümkün kılsa da...

İkisi farklı.


Ruhumu beslemeden ve kendimi anlamadan üretemem-

ama bunları yapmam, üreteceğim anlamına gelmiyor.


Anlayış, arınma ve içgörü üretimi başlatmıyor.

Üretebilmem, akışımı ve ritmimi bulmam için bir şey daha gerekli.

Nedir o?

Öz-disiplin


Diyeceksin ki, "zamanı gelmemiştir."

"Zamanını bekliyordur."

Hayır.

Zamanı (çoktan) gelen şeyler var, onları yapalım.

Biri olmuyorsa diğerinden başlayalım.

Zaman bizi beklemez, akar.

Biz de onu bekleyemeyiz.

Onunla akmalıyız.

Çözüm: Öz-disiplin.


Ama bazılarınızın şöyle dediğini duyar gibiyim:


"İçimdeki çocuk disiplin istemiyor; o, özgürce yaratmak istiyor.

Hayat yükünden yoruldum, bıktım, tükendim..."


Ama o çocuk istediği şeyi yapmak için ısrar eder, bağırıp ağlardı?!

Kimse alamazdı onun oyuncağını elinden.

Ne oldu ona?

Nerede bıraktı en sevdiği oyuncağını, neden?

Hayır, bu o değil.

Bu, onun sesi değil.

Apatinin sesi bu.

Kayıtsızlığın, umutsuzluğun, hissizliğin sesi.

Vazgeçişin sesi.

Umudun ölümünün sesi.

Küsüp oyundan çıkışın sesi.

Bir çocuk olarak değil, tükenmiş bir ruh olarak.


Fakat ne yeniden ayağa kalkamayacak denli yıkıldık ne de öldük.

Bir şeyi özgürce ve severek yapmayı unuttuk sadece.

Ve kalbimiz kırıldı.

Küstük.

Oyundan çıktık.

Olsun.


Karanlık mağaramızda çok şey öğrendik.

Artık ayağa kalkalım ve oyuna katılalım.

Dış dünyanın cızırtısını boş verelim.

Sevdiğimiz o şeyi yapalım.

Her gün biraz yapalım.

Bireyleri üretime değil tüketime koşullandıran; formatlı, hızlı, sert ve elinde fenerlerle ruhunu arayan dünyanın ihtiyaç duyduğu o direniş, o isyan- o ışıklı ruh- biz olalım.


Peki, nasıl?


Ummak, dilemek, söylenmek, ağlamak, üzülmek, neden üretmek, ertelemek yerine yaparak.

Bu kadar.

Yapabilir miyiz?

Evet.

Nasıl?

İnan ki düşünecek bir şey yok.

Düşünmeyi bırakıp yaparak.

Gerçekten bu kadar basit mi?

Evet.

Gerçekten bu kadar zor mu?

Evet.

Ama yapabiliriz.

Ve yapınca oluyor.

İlerliyor, yeşeriyor, çiçek açıyor, büyüyor- ve bitiyor.

İnanabiliyor musun, bitiyor!


Sonunda hayatın bize verebileceği en büyük ödülü alıyoruz:

Tamamlanmış, bizden bir parça doğuyor elimize.

Her şeyiyle biz ve her şeyiyle bizim olan.

Ve o, dünyayı büyütüp güzelleştirerek, bu dünyadaki yerini alıyor.

Ve sonra yeni bir yolculuk başlıyor.

El yapımı hayatlar- güzel, değerli, biricik, anlamlı ve gerçek- işte böyle kuruluyor.


Sonunda bu deneyimden "yeni bir ben" doğuyor. O her yerde aradığımız "ben"...

Düşüncelerden değil eylemlerden doğuyor o çünkü.

O, kendine güveni tam olarak yola çıkmıyor; kendine güvenmeyi 'yaptıkça' öğreniyor.


Son olarak sana sorum şu, belki oturup duygu ve düşüncelerini kâğıda dökmek, sonra da gerçekten eyleme geçmek istersin:


Bugün-yarın ya da haftaya değil şimdi- kendin için ne yapabilirsin?

Neyi farklı yapmaya başlayabilirsin?

Karanlığa gömdüğün potansiyeline ışık tutmaya artık cesaret edebilir misin?

Beklemekten bıkmadın mı?

Hemen şimdi yola çıkabilir misin?

Küçük adımlarla. Ama bir daha vazgeçmeyeceğini bilerek.


‘Sana bir çift kanat hediye edilmiş. Kullan onları.’ Kâğıt Bebek.
‘Sana bir çift kanat hediye edilmiş. Kullan onları.’ Kâğıt Bebek.

İyileştirici bir yolculuk olması dileğiyle...


 
 
 

4 ความคิดเห็น


🙏🙏🙏💐💐💐

ถูกใจ
Aslı Eti
Aslı Eti
31 ก.ค.
ตอบกลับไปที่

♥️

ถูกใจ

Son günlerde hissettiğim sıkışmışlığın ve ne yapsam da olmuyor hissimin iyileşebilmesi için ben ne yapabilirim diye kendime sorarken bu yazınla karşılaşmak muazzam bir eşzaman oldu. (Her zamanki gibi 😌💫)

Çok teşekkür ederim. 🫶🏻

ถูกใจ
Aslı Eti
Aslı Eti
25 ก.ค.
ตอบกลับไปที่

Çok güzel ve anlamlı olmuş gerçekten🙏 Yönü olan küçük adımlar ve tutarlılıkla eylem zamanı♥️

ถูกใจ
bottom of page