Kalp Günlüğü: Kaçıp gitmek. Ama Nereye?
- Aslı Eti
- 1 Eyl 2024
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 14 Eyl 2024
Haritasız Topraklara Yolculuk

Her birimiz, vazgeçmekten daha iyisini yapabiliriz.
Yenilgiye uğrayan bir insanın yaşam öyküsü nereye varır? Acı dayanılmaz olduğunda ve kendini acımasızca tekrarlayan hayatının içinde ne yöne dönersek dönelim hiçbir yere varamadığımızda, kurtuluş -hepimiz için- mümkün ve oraya ulaşmanın yolu kendimize özgü.
Bu yazıda Cheryl Strayed’in yolculuğuna eşlik edeceğiz ve onun adımlarını izleyerek, hayat denen haritasız topraklarda bize kendi yolumuzu gösteren kutup yıldızlarımızı arayacağız – ya da en azından onların küçük parıltılarını.
Ben de onun affına sığınarak, hikayesini anlatırken sarf ettiği cümleleri, harfi harfine ve kendimce bir akışta bir araya getirerek, bu kısacık yazıda, bize ışık tutacak o parıltıları yakalamayı deneyeceğim. Sözün büyüsünü kullanarak.
Aslına bakarsanız, şu an burada olduğumuza göre, küllerinden yeniden doğmak her birimizin bu hayatta ustalıkla gerçekleştirdiği bir eylem. Bu konuda oldukça deneyimliyiz, biz de yeniden ayağa kalkmanın kitabını yazdık belki ama yayınlamadık - ve dünyaca ünlü isimlerin etkileyici hikayelerine ihtiyacımız yok. Ama kendi etkileyici hikayelerimizi fark edebilmek için aynalara ihtiyacımız var bazen. Bu hikaye de onlardan biri.

26 yaşında, yaşadığı kayıpların acısını dindiremeyen Chreyl Strayed, yapabileceği tek şeyi yapmaya, “yürümeye” karar veriyor. 1995’te çıktığı bu yolculuktan yıllar sonra, 2012’de yaşadıklarını "Yaban" adlı romanında tüm gerçekliğiyle anlatıyor. 2014 yılında, Reese Witherspoon’un Cherly Strayed’i canlandırdığı bu yolculuk beyazperdeye aktarılıyor.

Cheryl Strayed, akciğer kanserine yenilen annesinin ölümü, yaşadığı boşanmanın yarattığı boşluk, teselli aradığı uyuşturucuların yıkıcılığı, yalnızlık ve kalp acısı dayanılmaz olduğunda, ruhunun o en karanlık gecelerinden birinde karar veriyor yürümeye. Bir nedeni, amacı ya da varacağı bir hedefi olmadan. Bu soruları kendine soramayacak denli yorgun, kayıp ve tükenmişken.
Ben, özgür olmaya cesaret edemeyen bir özgür ruhum.
Hiçbir zaman hayatımın sürücü koltuğunda oturma şansım olmadı. Hep başkalarının yapmamı istediği şeyleri yaptım.
Gidersem ne olurdum? Gitmezsem ne olurdum?
Seçeneklerimi düşündüm. Yalnızca bir tane vardı, biliyordum. Daima tek bir seçeneğim olmuştu. Yürümeye devam etmek.
Strayed, böylece Kaliforniya’nın güneyinden, Meksika sınırından başlayıp Kanada sınırında sona eren 1.100 mil uzunluğundaki Pacific Crest yolunu yürümeye başlıyor. Uzun mesafe yürüyüş deneyimi olmadan, daha önce hiç gökyüzünün altında uyumamışken, yerinden kaldıramayacağı kadar ağır bir sırt çantasıyla; telefonsuz, kredi kartsız, tek başına, nereye varacağını, varıp varamayacağını dahi bilmeden.
Belirsizliğin içinde, ilerlemeye zorladım kendimi.
Zorlamak iyi hissettiriyordu; sanki yalnızca çabanın kendisi bana anlamlı geliyordu.

Modoc’un 40 derece sıcağı, karın yerden kalkmadığı sarp sıradağlar, ayılar, çıngıraklı yılanlar, yol üzerindeki tüyler ürpertici yabancılar, yemek yiyip su içmenin doğayla zorlu bir mücadeleye dönüştüğü sayısız gün... Strayed, art arda akıp giden günlerin, haftaların içinde sessiz bir hayalet gibi ilerliyor yolculuk boyunca. Annesinin, geçmişinin, dağılan yaşamının gölgelerini de peşinden sürüklüyor. “Canavar” adını verdiği sırt çantasının, yıkıcı doğa şartlarının, aşılması güç parkurların, açlığın, susuzluğun arasında taşıdığı en ağır yük haline geliyor omuzlarında taşıdığı gölgeler.
Hayatta kalmak için ihtiyacım olabilecek her şeyin sırtımda taşınabilmesine hayret ediyordum. En şaşırtıcı olan şey de onu taşıyabiliyor olmamdı. Dayanılmaz olana dayanabilmemdi.
Vücudumun her parçası acıyordu. Kalbim dışında. Hiç kimseyi görmedim, gariptir ama hiç kimseyi de özlemedim. Yiyecek, su ve sırt çantamı yere koyabilmek dışında hiçbir şey arzulamadım.

Botları kullanılmaz hale geldiğinde, neredeyse tüm ayak tırnaklarını kaybettiğinde dahi durmuyor. Gecelerini zifiri karanlıkta, ıssızlığın ortasındaki çadırının yanı başında, yıldızlara bakarak, sessizliğin içindeki her tıkırtıyı kalp çarpıntısıyla dinleyerek geçiriyor. Günde ortalama 9 mil ilerleyerek, parçalanmış botlarını sağlamlarıyla değiştirerek, kendine önceden postaladığı; içlerinde 20 dolar, kuru gıda ve birkaç kitap olan paketleriyle hayatta kalmaya çalışarak yürümeye devam ediyor.
Otlar ve oldukça büyük ağaçlar beni rahatlatıyordu. Suyu ve yaşamı akla getiriyor, bu işi başarabileceğimi ima ediyorlardı.
Vahşi doğa tüm yırtıcılığıyla yakanızdaysa, şartlar aleyhinize işliyorsa, başaramamak hayatta kalmamakla eş anlamlıysa tek seçeneğiz vardır; yola devam etmek.
Durmanın kaybetmek demek olduğu tüm zorlu yolculuklar gibi, bu yolculuk da Strayed’in ruhundaki, kalbindeki, bedenindeki tüm gücü talep ediyor umarsızca. Her an fazlasını, daha fazlasını istiyor.
Vahşi doğa sertliği, acımasızlığı ve saldırganlığıyla, insanın doğasında saklı olanı ortaya çıkarana dek vazgeçmiyor. Evin yolunu arayan ve bu yolda yalnız olan insanı çığlarla, fırtınalarla, korkuyla devam etmeye itmek pahasına.
Böyle bir gecede ilk kez, içindeki o gerçek ve tükenmek bilmeyen gücü hissetmeye başlıyor Cheryl Strayed. Yüksek sesle “korkmuyorum” diyor kendine. Karanlıktan, yalnızlıktan, bilinmezden, acıdan; yolun, yolculuğun, yaşamın kendisinden korkmamanın bir seçenek olduğunu ilk kez gerçekten fark ediyor.

Sığınacak bir yerim olmadığında cesaret evim oldu.
Korkunun beni ele geçirmesine izin verirsem yolculuğumun lanetleneceğini biliyordum. Korku büyük ölçüde kendimize anlattığımız bir hikâyeden doğar, bunun için kendime kadınlara anlatılandan farklı bir hikâye anlatmayı seçtim. Güvende olduğuma karar verdim. Güçlüydüm. Cesurdum. Hiçbir şey beni yenemezdi.
Strayed, yırtıcı doğanın ve üstesinden gelinmesi olanaksız görünen koşulların içinden geçtikçe görüyor gücünü gerçekten eline alabildiğini. Kendinin, gölgelerinin, engellerinin, çektiği acıların; yani yaşamının onu varması gereken yere götüren tarifsiz bir güç olduğunu kavramaya başlıyor. Kalbinin derinliklerindeki sessiz bir dürtü, ona, olduğunu sandığı kişi olmadığını fısıldıyor.
Uzun zamandır hissetmediğim gibi hissettim kendimi: Uçsuz bucaksız Samanyolu'ndaki yerimi işgal eden içimdeki beni.
Yenilgi, acı, sefalet ve zorluklar kadar, sabrın ve devam edecek güce sahip olmanın da kendi doğasının parçası olduğunu anlamaya başlıyor.
Gerçek iyileşme çok vahşi bir yer. Kocaman bir yer. Göz alıcı bir güzelliği, sonsuz karanlığı ve parlak ışığı olan bir yer...
Kendine acımaksa bir çıkmaz sokak. Oraya sapmaya karar verirsiniz. Park edip orada beklemek veya geri dönüp yola devam etmek yalnızca sizin seçiminizdir.
Kendi deyimiyle ‘kalbinde bir boşluk olan kadın’, nereye varmaya çalıştığını ve bir yere varıp varmayacağını dahi bilmediği yolculuğunda, o güne dek olduğundan başka birine dönüşmeye başlıyor. Ne olursa olsun, durmadan yürümenin yaşamın kendisi olduğunu; yaşamın aslında bu denli basit, bu denli harikulade olduğunu fark ettikçe iyileşiyor. Yaşadığı umutsuzluk, çaresizlik, korku ve karanlık sonunda onu tek bir yere götürüyor: Kendine.
İnsan kendine yalanlar söyleyebilir. Ama özündeki gerçekleri yok edemez. Ne yaparsa yapsın, eninde sonunda hep gerçekler kazanır.
Ya kendimi affedersem?” diye düşündüm. Yapmamam gereken bir şeyi yapmış olmama rağmen kendimi affedersem ne olur? Ya ben bir sahtekâr ve yalancıysam ve yaptığım şeyin, “istediğim ve yapmam gereken şey” olması dışında hiçbir mazeretim yoksa? Ya yaptıklarım için üzgünsem ama 'zamanda geriye gidebilseydim, yine aynılarını yapardım' diyorsam? Ya herkesin yapmamam gerektiğini düşündüğü şeyleri bana yaptıran şey, aynı zamanda beni buraya getiren şeyse? Ya asla kurtarılamazsam? Ya zaten kurtulmuşsam?
Artık kendimi koca bir aptal gibi hissetmiyordum. Güçlü, amansız bir Amazon kraliçesi gibi de hissetmiyordum. Sert ve alçak gönüllü ama kendimi bu dünyada güvende hissederek içten içe toparlanmış gibiydim.
Tüm o işe yaramaz günler, sonunda bir şeye dönüşecek. Berbat garsonluk günleri... Günlüğünüze yazarak geçirdiğiniz saatler... Uzun, sonu olmayan yürüyüşler... Sessizce okuyarak geçip giden günler... Bunlar sizin dönüşümünüz, yeniden olma haliniz.
Sonunda bunun ne olduğunu anlayabiliyordum: Bir çıkış yolu bulma özlemiydi ama aslında bulmak istediğim şey bir giriş yoluydu. Artık oradaydım. Ya da çok yakındım.
Yolculuğumun son gününde, oraya varana dek, nereye gittiğimi dahi bilmiyordum. Teşekkür ettim içimden, defalarca. Yolun bana öğrettiği ve henüz bilmediğim her şey için. Yaşamım, diğer tüm yaşamlar gibi, gizemlerle dolu, geri döndürülemez, kutsal, çok yakın, çok anda ve çok benimdi. Öyle olmasına izin vermek ne harikuladeydi.
Kalp Günlüğü
Rahatsız edilmeyeceğin bir yer bul, nefes alıp verişini hisset ve aşağıdaki yazı tetikleyicilerinin sendeki yansımalarını, duygu ve düşüncelerini planlamadan, serbest yazımla, hissederek yazmaya başla.
1-Kalbimdeki boşluk
Tarif etsen neye benzer?
Onu ne(ler) doldurur?
Kalbin neyi seviyor?
Sevdiği şey(ler)le dolu olması nasıl bir duygu?
2- Her birimiz, vazgeçmekten daha iyisini yapabiliriz.
Sen ne yapabilirsin?
Bu sana nasıl hissettirir?
3-Yaşamayı seçmek daima bir seçenek.
"Yaşamak" sence ne demek?
"Yaşamayı seçmek" sence ne demek?
Bu sana nasıl hissettirir?
4-Aşılamaz bir dağı aştın; ne görüyorsun?
Hayal gücünü özgür bırak, serbestçe anlati duygularını ifade et.
Yazmayı bitirince kendine; kendi kutup yıldızına ve onun küçük parıltılarına dair neler yakaladığını fark et. Fark ettiklerini not et.
--------
Her yol, insanı kendine götürür.
Nereye gidersen git,
yanında kendini de götürürsün.
Yürümeye devam etmeyi seçersen,
başka bir yer değil, başka bir 'sen' aradığını görürsün.
Cheryl Strayed’in deyimiyle,
bulmak istediğin şeyin
bir çıkış yolu değil
bir giriş yolu olduğunu anlarsın;
kendi evine.
kendine.
Ve bu olduğunda, artık oradasındır.
Ya da çok yakınında.
Bu yazıyı, 2017 yılında Sanat Karavanı platformunda yayınlanan “Yaban: Kaybolmuş Bir Ruhtan Kendini Bulmuş Bir Kadına” adlı yazımdan uyarladım. Aradan geçen yedi yılda, başka bir kadına dönüştüğüm kendi zor ve olağanüstü yolculuğumdan süzdüklerimi de katarak, bana zor zamanlarımda destek olan bu yol hikayesini seninle paylaşmak istedim.
İyileştirici bir yolculuk olması dileğiyle.
Comments