
YAPABİLİRİM.
Doğru ya da yanlış.
Ama yapabilirim.
Bu sabah zihnimden bu düşünce geçti. Kendimi teselli etmek ya da bir şeyleri kılıfına uydurmak için değil, gerçekten bunun böyle olduğunu fark ettim. Engelimiz yapmak ya da yapamamak değil, doğru ya da yanlış yapma seçeneklerini sorgulayarak eyleme geçmek ya da geçmemek. Yani hakikat şu; yapabiliriz. Başarılı ya da başarısız olmayı göze alırsak.
Kararımızı vermeden başarılı başarısızlık kavramını iç dünyamıza davet edelim istedim. Bir insanın başarılı bir şekilde başarısız olabileceğini söylemek tuhaf. Bir şeyde başarılı olmak, hedeflediğimiz amaca ulaşmak demek ve başarısız olmak da o hedefe ulaşamamak demek. Fakat hayatın bu cümlelerde anlatldığı gibi iki boyutlu ve siyah-beyaz olmadığı da bir gerçek.
Biraz araştırdığımda, bu konuyu irdeleyen bir yazıda karşıma Francis Bacon’ın şu yaklaşımı çıktı:
"Hakikat, kafa karışıklığından değil hatadan doğar."
Bugüne kadar ki hayat deneyimlerimi düşündüm. “Gerçeğin düşünerek bulunamayacağı gerçeğini” defalarca yaşamıştım.
Gerçeğe düşünerek ulaşılmaz. Eylemle ulaşılır.
Hayatımdaki kafa karışıklığı dönemleri tereddüt ve eylemsizlik dönemleri. Bir çeşit donma olarak ifade ettiğim bu dönemler görüşü bulandırıyor. Gerçeğin etrafında dolaşıp sisin içinde onu uzaktan görmeye çalışmak kaotik bir zihne, çaresizliğe, sıkışmışlık hissine ve derin bir mutsuzluğa neden oluyor. Bu dönemler de boşa değil tabii, sonunda kendime dair çok şey söylüyorlar bana. Fakat hakikat, o sisli beklemeden doğup gelmiyor. Aksine, paralize bir eylemsizlik hali kafamı bulandırıp gerçeği görünmez yapıyor.
Bu konuda Daniel Dennett şöyle diyor:
“Gerçeğe giden en hızlı yol hatalarla döşeli. Gerçeğe ulaşmak isteyen herkes, yanlış bir adım atmaktan korkarak bocalamak yerine iyi ve verimli hatalar yapmaya başlasa iyi olur.”
Kendimizi daha iyi anlamak için bir katman daha derine inecek olursak… Freud, insan zihninin birbiriyle çelişen uyumsuz arzuların ateşli yuvası olduğunu söylüyor. Zihnin kendine karşı şeffaf, uyumlu ve nispeten çatışmasız bir bölge olduğunu düşünmek çok yanlış bir varsayım. İsteklerimiz, arzularımız sürekli birbiriyle çelişiyor.
Hem güvenli hayatımızı istiyoruz hem de en ateşli hayalimizi gerçekleştirmeyi. Hem sevdiklerimizle olmayı istiyoruz hem de her şeyi bırakıp gitmeyi. Hem yaşantımızı değiştirmek istiyoruz hem de rutinlerimizi değiştirmemeyi. Hem dürüst olmak istiyoruz hem de en derin arzumuzu gizlemeyi. Hem düzenli para kazanmaya devam etmek istiyoruz hem de “sil baştan” diyebileceğimiz kadar büyük yeni bir başlangıç yapmayı… İkisi birden “olmayınca” derin bir suçluluk duyuyoruz, öfkeleniyoruz kendimize, üzerimize kocaman bir “başarısız” etiketi takıp kendimize derinden kırılıyoruz. Aslında doğamızın parçası olan bu çelişkili arzular nedeniyle kendimizden şüpheye düşüp öz değerimizi yitiriyor ve kendimizi yolunu bir türlü bulamayan bir başarısızlık anıtı olarak görüyoruz.
İçine düşmek istemeyeceğimiz (veya yıllar önce düşüp içinden çıkmaya çalıştığımız) derin öz değersizlik ve özgüvensizlik kuyusundan bizi kurtaracak yaklaşım şu:
Arzularımız birbiriyle çelişkili. Birbiriyle uyumsuz iki arzunun ikisi de gerçekleşmeyecek ve bu başarısızlık değil.
Zihin durgun su gibi uyumlu ve çatışmasız bir bölge değil, aksine rahatsız edici derecede uyumsuz ve ateşli. İç yaşantılarımız da öyle. İç yaşantımızda arzularımızın birbiriyle uyumlu, el ele ve netlik içinde var olmalarını beklersek, dama doğru düşünüp doğru yapmayı, her şeyi başarmayı umarsak bu hata olur.
Freud şöyle anlatıyor: Diyelim ki birbiriyle uyuşmayan iki arzumuz var; doğal olarak bunlardan birini tatmin etmek diğerini tatmin etmeyi imkânsız hale getirir. Bu koşullar altında, bir arzunun başarısız olması diğerinin başarısı için bir gerekliliktir. Hatta bu kaçınılmazdır.
İki çelişkili arzumuzdan birine ulaşamayacağız ve eğer hala böyle tanımlamayı seçiyorsak, iki arzumuzdan birinde “başarısız” olacağız. O “hatayı” yapmazsak ve “başarısız” olmazsak da kafa karışıklığı ve eylemsizlik içinde bocalayıp “yaşamayacağız.”
Freud'a göre, hayatlarımız başarılı başarısızlıklarla dolu; yanlış eylemler, yanlış sözler, yanlış tepkiler… Bunları birer başarısızlık olarak düşünme eğilimini kırabilirsek, karmaşık ve çelişkili iç yaşantımıza dair büyük içgörüler edinebiliriz.
Belki de en başta iç dünyalarımızdaki ateşli çelişkileri fark etmeli ve kendimize itiraf etmeliyiz.
Serbest Yazı Pratiği:
Biraz yavaşla, nefes al, aşağıdaki soruların yanıtını düşünüp planlamadan, kendini akışa bırakarak yazmaya başla:
İç dünyanda birbiriyle çelişen arzuların neler?
Başarısızlık olarak gördüğün durumlar, hangi iki arzundan birinin tatmin edilmesinden, birinin tatmin edilmemesinden doğdu?
Hatalardan hangi hakikatlere ulaştın?
İyileştirici bir yolculuk olması dileğiyle…
Sen mükemmel bir detaysın, her sabah uyandığım çelişkiye bir cevapla ya da cevap bulabileceğim bir yönerge ile geliyorsun. Şükran🙏